24 Ekim 2014 Cuma

VATAN YAHUT SİLİSTRE


Yazar: Namık Kemal
Yayınevi: Kum Saati
Sahife: 173
Karakterler: İslam, Zekiye,  /  Akif, Dilruba
İki farklı hikâyenin anlatıldığı tiyatro şeklinde bir eser. Vatan kelimesi neredeyse her cümlede geçer ve oldukça gaz verici bir eserdir. Birinci hikayede  Manastırlı iki gencin aşklarından ve sevdiklerinden vaz geçip vatan uğruna düşmanın içine dalıp düşmanı geri çekilmeye mecbur edişleri anlatılır. Hikaye’de İslam Bey’in  “beni seven arkamdan gelir” sözünü duyan Zekiye’nin erkek kılığında Silistre kalesini müdafaa saflarına katılışı ve İslam Bey’i adeta bir gölge gibi takip edişi önplandadır. Bu hikâyede, Zekiye yıllar önce şehit düştüğünüz zannettiği babasını bir kumandan olarak bulur. Hikâyede bir de Abdurrahman Çavuş karakteri vardır ki Kıyamet mi kopar sözünü ezberletir insana.
İkinci Hikaye’de bir gemi savaşında şehit düştüğü zannedilen Akif’in sağ kurtulup geri köyüne döndüğünde eşinin başka biriyle evlendiğini görmesi anlatılır. Kadınlara yönelik eleştiriler vardır.

Vatan Yahut Silistre Namık Kemal’in en bilinen eseri olmasına rağmen bana pek de etkileyici gelmedi.  Bunun sebebi yapmacık ifadelere ve ajitasyona oldukça fazla yer vermesi.

20 Ekim 2014 Pazartesi

CENAZE TÖRENİ İÇİN BİRKAÇ KİLO HURMA


Orijinal adı: chand kilo khorma baraye marassem-e tadfin
Ülke: iran
Yönetmen: Saman Salur
Karakterler: Yadi, Sadri, postacı
Anayol kenarındayken anayolun değişmesinden ötürü ıssızlaşan bir yolda, petrol istasyonunda vardiyalı olarak çalışan iki kişinin uyanık geçinirken yaşadıkları safiyane platonik aşk hikâyelerini anlatmaktadır. İki platonik aşkın bu denli acı verici bir duruma gelmesi de oldukça ilginçtir. Özellikle ölü bir fotoğrafçıya olan aşkın anlatıldığı kısımlarda aklıma hep Necip Fazıl Kısakürek’in Ne hasta bekler sabahı ne taze ölüyü mezar benim seni beklediğim kadar dizeleri gelmiştir. Filmde bu kısım kesinlikle bir ölü seviciliği (nekrofil) değildir. Hava durumu, arada kayboluşlar, ağıtlar filmin tuzu biberi mahiyetinde.
Filmde oyunculardan veya radyodan sık sık türkü geçişleri dinletilir bunlardan biri de Türkçe türküdür.
 Gözlerem yolunu her ahşam çağı,
Çehme sinem üste sen hicran dağı
Gadanı men alim gel gel
Başına men dönüm tez gel…

Filmin Postacı karakterini ünlü müzisyen Mohsen Namjoo oynuyor. Oyunculuğu oldukça başarılı. Ve kendisinin takıntı halini alan motorsiklet merakı da dikkate şayandır.

Film modern bir Godot’yu Beklerken öykünmesi gibi…

17 Ekim 2014 Cuma

SERGÜZEŞT


Yazarı: Samipaşazade Sezai
Yayınevi: Kum Saati
Sahife: 128
Karakterler: Dilber, Celal, Cevher
1888 yılında yayınlanan bu roman, Osmanlı’nın buhranlı dönemlerinde cariyelik müessesini irdeliyor. Ön planda bir aşk olsa da esas itibariyle sisteme yönelik eleştirileri paylaşıyor. Eserde Dilber, ailesinden koparılıp cariye yapılmış bir Çerkez kızı, Celal ise kodaman bir ailenin bir türlü kısmetini bulamamış sanatçı ruhlu oğludur. İkisinin aşkı farklı sınıflardan iki kişinin klasik aşk hikâyesi şeklindedir. Zengin oğlan fakir kız, soylu oğlan soysuz kız cinsinden yani. Haliyle oğlanın ailesi karşıdır. Kızın zaten bir ailesi yoktur. İşin içine bir de kaçırılma hikâyesi girince tam bir macera yani “sergüzeşt” olur.

Eserin önemli yanı Osmanlı’daki romantik akımın yavaş yavaş realizme geçeceğini gösteren işaret fişeği olmasıdır. Realist dedik ya o yüzden eserin sonunda sevgililer kavuşamaz. 
sergüzeşt: Farsça bir kelimedir. ser ve güzeşt kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur.

14 Ekim 2014 Salı

LABİRENT: ÖLÜMCÜL KAÇIŞ



Orijinal adı: the maze runner
Yönetmen:  Wes  Ball
Oyuncular: Dylan o’brien (Thomas) Aml Ameen (alby) Thomas Brodie-Sangster (Newt)  Kaya Scodelario (Teresa)

Thomas  bir genç, beraberinde 60 gençle birlikte bir labirente hapsolur. Uyandığında kendisini labirentte bulan Thomas ismi haricinde hiçbirşey hatırlamamaktadır. Thomas, Kayran adını verdikleri bir tür kapalı kasabamsı alanda olduklarını öğreniyor. Burada yetişkinler yok. Sadece onlu yaşlarında erkek çocuklar var. Ve hepsinin de ayrı bir görevi. Bir şekilde hayata tutunmaya, bir şeyler yapmaya çalışırken, diğer yandan da bulundukları yerden çıkmaya çalışmaktadırlar.
Filmin orijinal yönü diğer fantastik filmlerdeki gibi burada da çeşitli isimlendirmeler var ama bular uydurma isimler değil daha ziyade ifade şekli farkı. Mesela hapsolundukları yere Kayran diyorlar kendilerini öldürmeye çalışan yarı mekanik canlılara Azapverenler diyorlar.
Filmde dikkat çeken önemli bir olay var ki o da filmin sonuna kadar filmde hiç kadın olmayışı.  Bu da haliyle filmi oldukça masumlaştırıyor.

12 Ekim 2014 Pazar

FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ


Yazarı: Ahmet Mithat Efendi
Yayınevi: Kum Saati
Sahife: 168
Karakterler: Rakım, Canan, Felatun, Jozefino, Can-Margrit-Mr ve Mrs Ziklas
19. yüzyılın en ünlü Türk gazetecisi olan Ahmet Mithat Efendi’nin en çok okunan eseridir.
Kitapta batılılaşmanın ya da batı etkisine girmenin nasıl olması gerektiği hususunda iki örnek sunulur.
Felatun Bey, sorgulamadan olduğu gibi tüketen , har vurup harman savuran, alafranga olanı özentiyle arzulayan, elde ettiğini de büyük batı kibriyle sergileyen bir roldedir.
Rakım Efendi ise batıya ait ilmi ve kültürü öğrenmesinin yanında alaturka kültürü de devam ettirmenin gayreti içinde olan hatta bu kültürü batılı dostlarına mükemmel bir şekilde tanıtıp sevdiren konumdadır. Yazar da Rakım Efendi’yi güzel örnek olarak sunmaktadır.
Osmanlı Devletinin son dönemlerindeki çarpıklıkların ve kültürel dejenerasyonun da ister istemez sergilendiği bu eserde “batıyı siz nasıl algılıyorsunuz” sorusu yanında Rakım Efendi gibi algılamalısınız görüşü de empoze edilmektedir. Bu kısmen kabul edilebilir durumda olsa da “günahları” gizleyince önemsizleştirme yönüyle uygun örnek teşkil etmez. Zina, alkol, mahremiyet sınırları gibi hususların fıkhi yönü bilinse de yine de özendirilir nitelikte ve küçümser özellikte anlatılmıştır.
Kitabın batılılaşmayı nasıl algılamamıza yönelik oluşunun yanında ciddi bir aşk üçgenini de tasvir ettiği apaçık bir gerçektir. Can’dan geçilir Canan’dan geçilmez gibi bir alt esprisi vardır. Bunun yanında Türk şiiri ve Musikisi ile ilgili önemli ayrıntılar vardır eserde.
Kitap dönemin batı hayranı gençlerini etkilemeye yöneliktir. Gerçekten kendi bu dönemde kendi milliyetini, kendi geleneğini ve kendi ülkesinin kadınlarını hakir gören bir gürüh vardır o dönemde.

Yazar eseri sohbet eder şekilde kaleme almış ve bu da eseri daha okunulabilir kılmış.

9 Ekim 2014 Perşembe

SEYYİD KUTBUDDİN TÜRBESİ VE KABRİSTANI


Samsun'un en işlek en gürültülü en çok trafik sıkıntısının yaşandığı bulvarlarından biri 100.Yıl Bulvarı, çevresinde bulvara bir koridor havası veren beton yığını apartmanlar. Böyle bir bulvarın yamacında yeşil alan bulmak pek realist bir eylem değil fakat Seyyid Kutbuddin Türbesi ve Kabristanı gizlenmiş ve kendisini korumuş bir yeşil alan. Hazireden içeri girdiğinizde darmadağınık mezar taşlarını görüyor üzülüyorsunuz, birçoğu tarihi eser niteliğinde ama bakımsızlar. Bazıları kaybolmasın diye bir hazireye yığılmış orada keşmekeş bir görüntü sergileniyor.
Şehrin gürültüsü ve o kötü havası sanki bu kabristana uğramamış gibi, galiba ulu ağaçlar perdeliyor her şeyi. Mezarlarda yatan ölüler mi, yoksa ulu ağaçlar mı bu diriliğin aracı bilinmez ancak şadırvanın yanında bir bankta beş dakika otursanız bile yenilendiğinizi hissediyorsunuz. Sanki iklim değişmiş, coğrafya değişmiş gibi. Kuş ötüşleri duyuyorsunuz sonra. Öyle sıradan şehir kuşlarından değil bu sesler belli.
Seyyid  Kutbuddin türbesi restorasyon halinde, mezar taşları da düzeltilecek mi bilmiyorum, ama Samsun'un sığınaklarından biri benim için. Yakın çevresinde çok geniş ormanların yer aldığı bir ilde bile böyle sığınak arıyorken, bizi Konya'da eyleyen Mevlana'larmış Konevi'lermiş bunu daha iyi anlıyor insan...

8 Ekim 2014 Çarşamba

ÇOK AŞIĞIN VAR DİYORLAR!





Vesikalı Yarim filminden harika bir şarkı, adamı ağlatır cinsten...
Melihat Gülses seslendiriyor müzikler harika...

NE VAR NE YOK DÜNYA


ev yok apartman var, 
sokak yok site var, 
cenaze yok ölü var, 
çocuk yok kreş var, 
ses yok gürültü var, 
iman yok görüntü var...

RÜZGAR BİZİ SÜRÜKLEYECEK


Orjinal Adı: Bad ma ra khahad bord
Yönetmen: Abbas Kiyarüstemi
Benim için puanı: 6/10

Yönetmen Abbas Kiyarüstemi'nin sinema dışındaki sanatlara olan ilgisini en güzel şekilde anlatan film. Şiir anlamında Füruğ Ferruhzad'ın şiirini okur filmde ve filmin ismi de buradan gelmektedir. Ayrıca filmdeki her sahne ayrı bir tablo özelliğindedir. Burada da ressam ve fotoğrafçı Kiyarüstemi'yi tanırız.
Filmin konusu 100 yılı aşkın yaşta olan bir köylünün geleneksel cenaze törenini haberleştirmek için kırsal bir köye giden ekibin başına gelen trajik, dramatik ve kısmen komik olaylardır.

Film sanatsal anlamda oldukça ilgi çekici olsa da sinema alanında zayıf kalmaktadır, konu bütünlüğü pek sağlanamamıştır, dili yerel olduğu için çeviri de yeterli değildir.

Filmde Abbas Kiyarüstemi'nin klasikleşen araba takıntısı bu filmde de başrolde kendisine yer bulmuştur. Filmin çekildiği yerler izleyenler için yönetmenin en şöhretli filmi olan Kirazın Tadı ( ta me guless) tek yol sahnelerini hatırlatır.

Filmde ayrıca köy, köylü, çocuk ve kadın konularında toplumsal eleştiriler de mevcuttur.
dipnot: filmde Ferhat ile Şirin hikayesinin iranda geçtiği anlatılmaktadır. güya Ferhat bissütun dağını delmiş.

MERHABA!


Birikmek için  Bir-İki-Yorum. Öncelikle blog yazarının kendisini geliştirmek adına açtığı bu site takipçilerine de kültürel, tarihi, sanatsal ve gündeme yönelik çeşitli fikir ve yorumlar sunma amacındadır. ilginiz için teşekkürler.